Fitoterapi (bitkisel tedavi) uzmanı Dr. Ümit günümüzde hızla gelişen şeker hastalığı, kanser ve romatizmal hastalıkların gıda tarzımızla ilişkisini açıklıyor. Aktaş “21 ’inci yüzyılın morfini” olarak açıkladığı genetiği değişmiş buğdayı; şeker hastalığı ve kanser gibi çoğu hastalığın süratli artışının sorumlusu olarak görüyor.
Fitoterapinin Gücünü Keşfedin
“Diyabete karşısında glütensiz ve buğdaysız perhiz”
Çoğu şeye bundan böyle o eskidendi diyoruz. Bugün “çağdaş tıp” denilen kimyasal bir tıpla aleyhinde karşıyayız. 200 bin takvim insanlık tarihinde, bundan 70 sene öncesine dek hiçbir dönem kimyasal ilaçlardan yararlanılmamış. Tarih boyunca insanoğlu doğal beslenmiş, hastalıklardan korunmak ve iyileşmek içinse fitoterapiden yararlanmış.
Fitoterapi, nebati ürünlerin ya da ilaçların hastalıklardan korunmak ya da iyileşmek için kullanılmasını araştıran bilim dalıdır. Bu bilim “Nasıl beslenmeliyiz, hastalandığımızda ne yemeli, nelerden uzaktan durmalıyız?” gibi soruların da cevabını verir. bu nedenle fitoterapide çoğu besine ilaç gıda olarak bakılır. Çoğunlukla ülkemizde aktar tıbbı gibi bakılıyor lakin bu yanlış. Fitoterapi bu konuda eğitim almış doktorların ve eczacıların işidir.
Alıcı 2 diyabet rahatsızlığınız varsa Fitoterapi uygulamaları hayatınıza büyük kolaylıklar sağlayabilir. Bugün çağdaş tıp çoğu kronik rahatsızlık gibi diyabeti de iyileştiremiyor. Sadece diyabetle yaşamınızı sürdürmenizi sağlıyor. Ama diyabetlilerin yüzde 95 ’i alıcı 2 diyabettir. Beslenmenin düzenlenmesi, fazla kiloların verilmesi ve fitoterapi desteği ile tip 2 diyabet rahatsızlığından kurtulmak az kalsın mümkün.
Diyabetiniz Varsa Buğdaya Dikkat
Diyabet cemiyetleri 1980 ’li yıllarca bütün tahıllı ürünleri tavsiye ediyor. Fakat buğdayın içindeki amilopektin A, kan şekerini fazla hızlı yükselterek insülin salgısını tetikliyor. Bu şart hastayı iki saatte bir yemeye zorlayarak diyabete sebep olur. Hasta iyileşebilecekken iyileşemez ülkü gelir. Buğdaysız ve glütensiz bir diyete geçerse, iyileşemeyecek diyabet hastası yoktur.
Hastalara Gereksiz Tedaviler Uygulanabiliyor
Ne yazıkki buğdayın da genetiği değiştirilmiş durumda. Buna ast olarak da protein olan glütenin varyasyonu değişti. Bu da insanlarda glüten intoleranslarına ve çölyak hastalığına sebep oldu. Bir Mayo Clinic çalışmasıyla çölyak hastalarının daha kısa yaşadığı ve kansere yakalanma risklerinin de arttığı saptandı.
Bir diğer çalışmada ise çocuklarda son 10 yılda çölyak hastalığına yakalanma oranının 11 kat arttığı ortaya kondu. Ülkemizde şimdi 6 milyona yakın birey de çölyak olmayan glüten intoleransına sahip. Bu rahatsızlık kısırlık, fibromiyalji, sedef, şeker hastalığı ve kolitler gibi başka hastalıkları taklit ederek ortaya çıkıyor. Altta yatan sorun ayrım edilmediği için bu kişiler başka hastalıklara yönelik gereksiz tedaviler alabiliyor.
Tüp bebek merkezlerine önemli paralar ödeyen insanların bir kısmı gerçekte kısır değil, çölyak hastası. Glütensiz diyetle beslenseler, zaten bir sene içinde gebe kalma şansları olabilir.
Genetiği değişmiş buğday yendiğinde kısırlıktan kansere, diyabetten romatizmal hastalıklara ve migrene dek pek fazla hastalığın oluşmasına sebep olur. Çağımızın biyoloji ile ilgili silahı olan bu gıdayı mutfaklarımızdan çıkarmalıyız.
Bunun gibi mısır, soya gibi birçok ürünün genetiği değişmiş durumda. Kısırlaştırılmış tohumların ileride ne cins rahatsızlıklar getireceği hala kavga halindedir. Elimizden geldiğince bu ürünlerden emin uzakta durmalıyız.

0 yorum:
Yorum Gönder